Velayeti Anneye Bırakılan Çocuk Soy İsmi Anne Tarafından Belirlenebilir.
Velayeti Anneye Bırakılan Çocuk Soy İsmi Anne Tarafından Belirlenebilir.
Boşanan kadının velayeti kendine bırakılan çocuğu soy ismi seçme
hakkı babada olması nedeni ile açtığı isim değişikliği davasında Siirt
Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 4. maddesinin
ikinci fıkrasının “ Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk
anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı
alır” biçimindeki birinci cümlenin Anayasaya aykırılığı olduğu ve
iptaline karar verilmiştir. Bu nedenle artık velayeti annesine
bırakılan çocukların soy ismi annesi tarafından belirlenebilecektir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2010/119
Karar Sayısı : 2011/165
Karar Günü : 8.12.2011
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Siirt Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 21.6.1934 günlü, 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 4. maddesinin ikinci fıkrasının “Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır.” biçimindeki birinci cümlesinin, Anayasa’nın 10., 13. ve 41. maddelerine aykırılığı savıyla iptaline karar verilmesi istemidir.
I- OLAY
Eşinden boşanan ve çocuğunun velayet hakkı kendisine verilen davacı
anne tarafından çocuğa velayeten açılan isim ve soyadın değiştirilmesi
davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına
varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“Davacı küçük (…) adına velayeten annesi (…); Mahkememize dava açarak;
çocuğu (…)’ın soyadının nüfus kayıtlarında babasının soyadı olan (…)
olarak kaldığını ve bu soyadının çocuğunu çok rahatsız ettiğini zira
(…) soyisminin okulda ve mahalle arkadaşları arasında alay konusu
yapıldığını; bunun da çocuğunu olumsuz yönde etkilediğini ve bu yüzden
okula gitmek istemediğini; oğlunun nüfusta iki ismi olmakla birlikte
kendisine (…) isminde hitap edildiğini ve bunun da resmi işlemlerde
karışıklığa neden olduğunu ve ayrıca ilk ismi olan (…) isminin kız ismi
olarak bilinmesi nedeniyle de oğlu ile alay edildiğini; bu sebeplerle
oğlunun (…) olan isminin (…); (…) olan soyisminin ise (…) olarak
değiştirilmesini talep etmiş ve duruşmada dinlenen küçük (…)’ın
duruşmada alınan beyanında; arkadaşlarının kendisine (…) ismiyle hitap
etmekle birlikte nüfusta geçen (…) isminin de kız ismi diye kendisiyle
dalga geçtiklerini, günlük yaşamda (…) ismi ile bilindiğini ve
kendisine (…) ismiyle hitap edildiğini ve bu nedenle ismimin (…) olarak
değiştirilmesini istediğini, ayrıca nüfustaki soyisim babamın soy ismi
(…) olarak geçtiğini ve bu soyismin yine arkadaşları arasında dalga
konusu olduğunu, bu sebeple soyisminin annesinin soyismi olan (…)
olarak düzeltilmesini istemiştir.
Davacı (…)’ün, eşi (…)’dan, Mersin 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin
09/10/2001 tarih ve 2000/618 esas, 2001/1013 karar sayılı ilamı ile
boşandığı ve müşterek çocuk (…)’ın velayet hakkının anne (…)’e
verildiği anlaşılmıştır.
İş bu soyadı değişikliği davası sebebiyle uygulanacak; 02/07/1934 tarih
ve 2525 sayılı Soyadı Kanunun 4. maddesinin; Anayasanın 10., 13. ve
41. maddelerine aykırı olduğu düşünülmekle; Anayasanın 152. ve Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanunun 28.
maddesi uyarınca iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesine başvurulmasına
karar verilmiştir.
02/07/1934 tarih ve 2525 sayılı Soyadı Kanunun 4. maddesi; “Soyadı
seçme vazifesi ve hakkı evlilik birliğinin reisi olan kocaya aittir.
Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş
olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır...”
Anayasanın 10. maddesi; “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (Ek fıkra: 07/05/2004 - 5170 S.K./l. mad) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür...”
Anayasanın 13. maddesi; “Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin
ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Anayasanın 41.maddesi; “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır...”
Mersin 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09/10/2001 tarih ve 2000/618 esas,
2001/1013 karar sayılı ilamı ile boşanma sonunda müşterek çocuk (…)’ın
velayet hakkı tevdii edilmiş olan davacı anne (…)’ın açmış olduğu
küçükle ilgili iş bu Soyadı Değişikliği davasında uygulanacak olan 2525
sayılı Soyadı Kanunun 4/2 maddesinde yazılı “Evliliğin feshi ve
boşanma hallerinde çocuk anasına tevdii edilmiş olsa bile babasının
seçtiği veya seçeceği adı alır.” hükmünün; ailenin eşler arasında
eşitliğe dayandığına ilişkin Anayasanın 41. maddesi ile Kadınlar ve
Erkeklerin eşit haklara sahip olduğuna dair Anayasanın 10. maddesine ve
dolayısıyla Anayasanın temel hak ve özgürlüklerin Anayasanın sözüne ve
ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağına ilişkin 13. maddesine aykırı
olduğu ve bu itibarla iptal edilmesi gerektiği ve bu sayede uygulamada
hakkaniyetin sağlanabileceği kanaatine varılmıştır.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
21.6.1934 günlü, 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun itiraz konusu kuralı da içeren 4. maddesi şöyledir:
“Soy adı seçme vazifesi ve hakkı evlilik birliğinin reisi olan kocaya aittir.
Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır.
Koca ölmüş ve karısı evlenmemiş olursa veyahut koca akıl hastalığı ve
akıl zaifliği sebebiyle vesayet altında bulunuyor ve evlilik de devam
ediyorsa bu hak ve vazife karınındır.
Kocanın vefatiyle karı evlenmiş veya koca evvelki fıkrada zikredilen
sebeplerle vesayet altına alınmış ve evlilik de zeval bulmuş ise bu hak
ve vazife çocuğun baba cihetinden olan kan hısımlarından en yakın
erkeğe ve bunların en yaşlısına yok ise vasiye aittir.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında Anayasa’nın 10., 13. ve 41. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, Haşim KILIÇ, Osman
Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN,
Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ,
Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi
DURSUN ile Celal Mümtaz AKINCI’nın katılımlarıyla 13.1.2011 gününde
yapılan ilk inceleme toplantısında;
1- 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile
ilgili gerekli düzenlemeler yapılmadan, Mahkeme’nin çalışıp
çalışamayacağına ilişkin ön meselenin incelenmesi sonucunda; Mahkeme’nin
çalışmasına bir engel bulunmadığına, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN,
Fettah OTO, Zehra Ayla PERKTAŞ ile Celal Mümtaz AKINCI’nın, gerekçesi
2010/68 esas sayılı dosyada belirtilen karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE,
karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu
kural, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, itiraz konusu kuralın ailenin eşler arasında
eşitliğe dayandığına ilişkin Anayasa’nın 41. maddesi ile kadınlar ve
erkeklerin eşit haklara sahip olduğuna dair Anayasa’nın 10. maddesine
ve dolayısıyla Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerin Anayasa’nın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağına ilişkin 13.
maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 4. maddesinin ilk fıkrasında, soyadı
seçme vazifesi ve hakkının evlilik birliğinin reisi olan kocaya ait
olduğu belirtildikten sonra, ikinci fıkrasının itiraz konusu birinci
cümlesinde evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi
edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı (soyadını) alacağı
hükme bağlanmıştır.
2525 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde yer alan “(…) Kanunla
mevcut bütün soy adlarının nüfus kütüklerine yazdırılması ve soy adı
olmayanların yeni bir ad seçerek bunu yazdırması mecburiyeti konmuştur
(…)” ifadelerinden, bu Kanun’un ilk defa soyadı alınması ile ilgili düzenlemeler içerdiği anlaşılmaktadır. Ancak 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun çocuğun soyadını düzenleyen 321. maddesinde yer alan “Çocuk,
ana ve baba evli ise ailenin soyadını taşır. Ancak, ana önceki
evliliğinden dolayı çifte soyadı taşıyorsa çocuk onun bekârlık soyadını
taşır” hükmü nedeniyle, itiraz konusu kuralın günümüzde sadece bazı istisnai durumlarda uygulanabilmesi söz konusudur.
Anayasa’nın 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî
düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara
sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet
organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik
ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” denilerek
eşitlik ilkesine yer verilmiş, ayrıca Anayasa’nın 41. maddesinin
birinci fıkrasında ailenin Türk toplumunun temeli olduğu ve eşler
arasında eşitliğe dayandığı belirtilerek eşitlik ilkesinin eşler
arasında da geçerli olduğu vurgulanmıştır.
7.5.2004 günlü, 5170 sayılı Yasa’yla yapılan değişiklikle, “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür” hükmü, Anayasa’nın 10. maddesine ikinci fıkra olarak eklenmiş, madde gerekçesinde;
“2003 Katılım Ortaklığı Belgesi’nde, Türkiye’nin taraf olduğu
ilgili uluslararası sözleşmeler doğrultusunda cinsiyete göre ayrım
yapılmaksızın, tüm bireylerin insan haklarından ve temel hürriyetlerden
hukuken ve fiilen tam olarak yararlanmasının teminat altına alınması
beklentisi yer almaktadır.
Öte yandan Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’nın 20. maddesinde
herkesin kanunlar önünde eşit olduğu vurgulanmıştır. Avrupa Birliği
Anayasa Taslağı’na ayrı bir bölümle ilave edilen Temel Haklar Şartı’nın
“III. Eşitlik “ başlıklı Bölümünün 23 üncü maddesinde, “İstihdam,
çalışma ve ücret de dâhil olmak üzere her alanda, erkeklerle kadınlar
arasında eşitlik sağlanacaktır.” denilmektedir. Maddenin ikinci
fıkrasında, yeterli ölçüde temsil edilemeyen cinsiyetin lehine belirli
avantajlar sağlayan önlemlerin sürdürülmesinin veya kabul edilmesinin
eşitlik ilkesine aykırı olmayacağı öngörülmektedir” denilmiştir.
Anayasa’nın 41. maddesinin birinci fıkrasına da 3.10.2001 günlü, 4709 sayılı Yasa’yla “ve eşler arasında eşitliğe dayanır” ibaresi eklenmiş, madde gerekçesinde düzenlemenin kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik olduğu ifade edilmiştir.
Eşitlik ilkesinin amacı, hukuksal durumları aynı olanların kanunlarca
aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere kanun karşısında
ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle,
aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar
uygulanarak kanun karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Bu
ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Kanun önünde
eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına
gelmez. Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da
topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal
durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa
Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi zedelenmiş olmaz.
Çocuğun soyadını seçme hakkı, velayet hakkı kapsamında yer alır.
Velayet, reşit olmayan çocuklarının bakım ve gözetimi konusunda
ana-babaya verilen hak ve yükümlülüklerden oluşan bir müessesedir. Bu
bağlamda çocuğun bakım ve eğitimi, kanuni temsili, malvarlığının
yönetimi ve çocuğun menfaatlerinin korunması için hukuki temel
oluşturur. Önceleri ana babanın çocukları üzerindeki hâkimiyet hakkı
olarak görülen velâyet, günümüzde hem yükümlülük hem de bir hak olarak
anlaşılmaktadır.
Velayet, kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak niteliğindedir. Bu nedenle
başkasına devredilemez, miras yoluyla geçmez ve bu haktan vazgeçilemez.
Bu hak başkasına devredilemediği gibi bu haktan feragat da
edilememektedir. Bununla birlikte yasanın gösterdiği bazı şartlar
altında velâyet hakkının kullanılmasının kısmen veya tamamen üçüncü
kişilere bırakılması mümkündür.
4721 sayılı Yasa’nın velayet hakkına ilişkin 335. maddesinde ergin
olmayan çocuğun, ana ve babasının velayeti altında olduğu, yasal sebep
olmadıkça velayetin ana ve babadan alınamayacağı; 336. maddesinde
evlilik devam ettiği sürece ana ve babanın velayeti birlikte
kullanacağı, ortak hayata son verilmesi veya ayrılık halinde hâkimin
velayeti eşlerden birine verebileceği, ana ve babadan birinin ölümü
halinde velayetin sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan
tarafa ait olduğu hüküm altına alınmıştır.
2525 sayılı Kanun’un 4. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarına ilişkin gerekçede “Lâyihanın
4 üncü maddesi kanunu medenimize tevafuk etmek ve bir çok ihtimalleri
nazarı dikkate almak suretile Hükümetin teklifinin tadili cihetine
gitmiştir. Kanunu medenimizin 152 nci maddesi kocayı evlilik birliğinin
reisi olarak kabul etmiştir. Binaenaleyh soy adı seçme vazife ve
hakkının evvelâ kocaya ait olması mevcut olan bu hükme gayet uygundur.
Soy adı kanunu meriyete girdiği anda evliliğin fesih veya boşanma
suretile zevali ve çocuk mevcut olupta bunun karıya tevdii halinde
çocuğa babanın seçmiş olduğu adı vermek, at evlâda intikal etmek
hesabile muvafık ve bunun tasrihi de lâzım görülmüştür (…)” denilmiştir. Bu gerekçeden itiraz konusu kuralın “koca evlilik birliğinin reisidir”
ilkesine bağlı olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır. Oysa genel
gerekçesinde de belirtildiği üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda
kadın-erkek eşitliği konusunda önemli değişiklikler yapılarak, bu
eşitlikle bağdaşmayan hükümler Kanun’dan çıkarılmış veya eşitliği
sağlayacak şekilde düzenlenmiştir. Bu bağlamda 743 sayılı Türk Kanunu
Medenîsi’nin 152. maddesinde düzenlenen koca evlilik birliğinin reisidir
ilkesi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile kaldırılarak, bunun yerine
“Eşler oturacakları konutu birlikte seçerler. Birliği eşler beraberce yönetirler.” (m. 186); “Eşlerden her biri, ortak yaşamın devamı süresince ailenin sürekli ihtiyaçları için evlilik birliğini temsil eder.” (m.
188) gibi hükümlerle eşlerin evlilik birliğinde eşit hak ve
yükümlülüklere sahip olduğunu belirten hükümler kabul edilmiştir.
Öte yandan, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medenî Haklar Sözleşmesi ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası hukuk belgelerinde de
kadın-erkek eşitliğini düzenleyen hükümlere yer verilmiştir.
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin başlangıcında, “Kadınlara karşı ayrımcılığın, hak eşitliği ve insan şeref ve haysiyetine saygı ilkelerini ihlâl ettiği” belirtildikten sonra 1. maddesinde “Bu
Sözleşmenin amacı bakımından ‘kadınlara karşı ayrımcılık’ terimi
siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, kişisel veya diğer alanlardaki
kadın ve erkek eşitliğine dayanan insan haklarının ve temel
özgürlüklerin, Medenî durumları ne olursa olsun kadınlara tanınmasını,
kadınların bu haklardan yararlanmalarını veya kullanmalarını engelleme
veya hükümsüz kılma amacını taşıyan veya bu sonucu doğuran cinsiyete
dayalı her hangi bir ayırım, dışlama veya kısıtlama anlamına gelir” denilerek
kadınlara karşı ayırımcılığın tanımı yapılmış; 2. maddesinde taraf
devletlerin kadınlara karşı ayırımcılık oluşturan uygulama ve yasal
düzenlemeleri ortadan kaldırmayı kabul ettikleri; 5. maddesinde, taraf
devletlerin her iki cinsten birinin aşağılığı veya üstünlüğü fikrine
veya kadın ile erkeğin kalıplaşmış rollerine dayalı ön yargıların,
geleneksel ve diğer bütün uygulamaların ortadan kaldırılmasını sağlamak
amacıyla kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarını
değiştirmek için tüm uygun önlemleri alacakları; 16. maddesinde taraf
devletlerin evlilik ve aile ilişkileri konusunda kadınlara karşı
ayırımı önlemek için ana ve babaya evlilik süresince ve evliliğin son
bulmasında medeni durumlarına bakılmaksızın, çocuklarla ilgili
konularda ve ulusal yasalarda mevcut veli, vasi, kayyım olma ve evlat
edinme veya benzeri müesseselerde eşit hak ve sorumluluklar
tanıyacakları kabul edilmiştir.
Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medenî Haklar Sözleşmesi’nin “Ailenin korunması” başlığını taşıyan 23. maddesinin dördüncü fıkrasında “Bu
Sözleşmeye Taraf Devletler, eşlerin evlilik konusunda, evliliğin devam
ettiği sürece ve boşanmada eşit hak ve yükümlülüklere sahip olmaları
için gerekli önlemleri alır. Boşanma halinde çocukların korunması için
gerekli hükümler konur”; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Ayrımcılık yasağı” başlıklı 14. maddesinde; “Bu
Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk,
renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken,
ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir
durum bakımından hiçbir ayrımcılık yapılmadan sağlanır” hükümlerine yer verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da çok geçerli nedenlerin
varlığı dışında, yalnızca cinsiyete dayalı bir farklı muamelenin Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık
yasağını ihlal ettiği kabul edilmektedir.
Eşitlik ilkesi, aynı konumda bulunan kadın ve erkeğin yasalar önünde
eşit haklara sahip olmasını gerektirir. Kişinin cinsiyeti nedeniyle
karşı cinse göre ayrıcalıklı duruma getirilmesi bu ilkeye aykırı düşer.
Ayrıca eşitlik, bireyler arasındaki farklılıkların göz ardı edilerek
herkesin her bakımdan aynı kurallara bağlı tutulması anlamında da
algılanamaz. Kimi kişilerin başka kurallara bağlı tutulmalarında haklı
nedenler varsa, yasa önünde eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilemez.
Bu nedenle, yaradılış ve işlevsel özelliklerin zorunlu kıldığı kimi
ayırımlar haklı bir nedene dayandığı ölçüde eşitliği bozmadığı halde,
sadece cinsiyete dayalı ayrımlar eşitlik ilkesine açık bir aykırılık
oluştururlar.
Eşler, evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve
yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumdadırlar. Erkeğe velayet
hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını seçme hakkının kadına
tanınmaması, velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete göre
ayırım yapılması sonucunu doğurur. Bu nedenle itiraz konusu kural,
Anayasa’nın 10. ve 41. maddelerine aykırıdır, iptali gerekir.
İtiraz konusu kuralın Anayasa’nın 13. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.
VI- SONUÇ
21.6.1934 günlü, 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 4. maddesinin ikinci
fıkrasının “Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi
edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır.”
biçimindeki birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
8.12.2011 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
|
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
Güncelleme Tarihi : 10 Mart 2012 10:43